16 Şubat 2009 Pazartesi

2 Aralık 2008- Giderken ve artık son demiştim

Uzun süredir hayalini kurmadığım eski manzaraların içine yine son kez olmasını umut ederek daldım. Alakasız üzüntü nöbetlerimden biri daha yine bilindik bir sonuca bağlanınca artık ne kadar daha normal bir insanmışım gibi davranırım kendim de bilemedim o an için. İşin özü şudur efendim; bir anlık boş bulunmayla yalnızlık duygusunu sigara dumanı gibi içinize çekersiniz. Elde ettiğiniz ölüm korkusuyla beraber bir tutam ‘’neden’’ otunu serpiştirince beyniniz doğal olarak ‘’mazi’’ kokusunu dışarı vurur. Elde ettiğiniz esansı ‘’iyi bok yedin şimdi gece gece’’ likörüyle çalkalayınca, yattığınız yerden doğrulup mutfağın yolunu tutarsınız. Bir sigara kesmez, ikincisini yakarsınız. O da fayda etmediyse sağa sola çatacak yer arar, nasıl olduğunuzu merak eden dostunuzu paylarsınız. Bütün bunlar ne alaka mı? Şu alaka;
Gözlerimi kapamış ve yatağın içinde üşüyen ayaklarımı ısıtmaya çalışıyordum. Her şey bu kadar karmaşık değilken(!) oturmaktan ve sigara içmekten büyük keyif aldığım o balkon aklıma geliverdi. Yaz gecelerinin alacakaranlığında serin hava yine beni ürpertir ve sömürdüğüm hayatımın planlarını yapmaya çabalarken yine aynı sıkıntıyı duyardım. Aklıma olur olmaz olmasını arzu ettiğim ya da etmediğim diyalogları sokar, onlar üzerinde uzun uzun düşünür, kendimi olduğundan daha çaresiz duruma sokardım. İş bu ya sanki uydurduğum hayaller gerçekmiş gibi üzüntü duyar, onlar için gözyaşı dökerdim. Biri ölmüş; ben ne yaparım, ben ölsem; onlar ne yapar. Mezardan kalkıp söylemek istediklerimi gece rüyalarına girip anlatırdım.
Günlerden bir gün bunlardan kurtulmak istedim. İstediğim şeylerden konuşabilmek için ölmeme ya da birilerinin ölümünü izlemeyi beklemem gerekmezdi. Elbette insanlar birbirini kırmadan, yok etmeden konuşur, anlaşırdı. Ben de filmlerde gördüğüm gerilim dolu sahneleri, o anı yakalayabilirmişçesine anlatmak istedim arzu ettiğim insanlara. Nasıl oldu bilemem, bir şekilde anlattığımı düşündüm insancıklara.
Daha yukarıdan bakarsam hayatım arzuladığım şekilde mi geçti ne(!), üzülmek istediğim anlarda doya doya ağladım, gülmek istediğim yerlerde kahkahalarla güldüm. Sanki daha dokuz-on yaşlarımda sihirli bir el dokundu ve benim hayatımı anlattı bana. Ne tesadüftür hayatım boyu ne kendim, ne de başkaları için şaşırmadım. Her şey o kadar olağandı ki; yanımdan gelip geçen ölümlerde bile sanki hayatın tuzu biberiymiş gibi sapasağlam ayakta kaldım.
Üzüntülerim hep keder kumbarama attığım bozuk paralar oldu. Gözyaşımı istemediğim şeyler için hiç akıtmadım ya, bazen olması gereken yerlerde bile buz gibi kaldım. Sevgimi, şefkatimi zaman zaman sahte olsalar dahi benden izinsiz kimse alamadı. Şimdi çeliştim işte, istemeden benden çalanlar da olmadı değil. Ancak bu benim yazım, olmasını istediğim cümleler yer almalı ki bana benzesin. Sonuçta beni anlatıyorum ve an az benim kadar kafası karışık olmalı yazdıklarımın da…
Konu dağılmadı aslına bakarsak, ben istediğim gibi buladım cümlelerin arasına anlatmak istediklerimi. Nerde kaldım, ha balkon. O balkondaki geçirdiğim soğuk yaz gecesi… Caddeden geçen nadir bir iki arabanın gürültüsü, denk gelirse bir kaç ayyaş, onları aydınlatan elektrik lambası ve olanı biteni izleyen balkondaki ben. Çoğu kez yalnız da olmazdım. Bazen hiç konuşmaz, odaklanır, kim bilir kafamızdan neler geçerdi birbirimizden olanca şiddetiyle uzak. Daldığımız yerde boğulmadan önce anlamsız bir iki cümle kurmak; onun üstüne konuşmak gibi anlamsız huylarımız vardı. Bu gibi durumlarda alakasız konular açmakta üstüme yoktur. Eğer aklımdan geçenler hakkında konuşmaya kalksam içinde bulunduğum bugünkü durumu çok daha evvel yaşamış olacaktım. Bunu göze almak demek; cümle kuramazken şarkı söylemeye başlamak gibi. Lafın kısası korku insana her şeyi yaptırır. Yalan da söylersiniz, sizden hiç beklenmeyecek (en azından kendi tarafınızdan) davranışlarda da bulunursunuz.
İnsan evladının zeka kabiliyetine sahip olması güzel şey. Yani çok şükür zeki yaratıklarız ve öngörülerimizin bizi yanıltmaması zekamız hakkında daha da övünmemizi sağlıyor. Şöyle ki; birbirimizi az çok tanısak da verebileceğimiz cevapları tahmin etmek çok zor olmuyor çevremizle biz arasında. Karşınızdaki kişinin belirli bir konudaki düşüncelerini bilirsiniz ama o noktada yanılmamak için onun ağzından duymak istersiniz. Kişiye kilit soru sorulur ve karşı taraf az çok akıllı bir insansa sizin bu soruyu ne maksatla sorduğunuzu o anda kavrar. Hatta fark ettirmemek için de örneklemelerini de bu konuya uygun verir. Sonra siz safa yatarsınız, o olgunluk gösterip konunun daha fazla üstüne gitmez. Konu orada kapanır ve bir kez daha ne kadar doğru yolda olduğunuzu anlamanın keyfine varırsınız. Siz asist yapmışsınızdır, karşı taraf da golünü atmıştır. Ancak o an gördüğüm normal vatandaşın vereceği tepki. Yani en azından insan olmanın eksisini artısını kabul etmiş, insanlardan insanlık dışında bir şey beklemeyen bir insan evladının cümleleri ve düşünceleri. Benim zoruma giden; varlıklarına anlam veremediğim suretlerin korkusuyla yaşamak. Çünkü kurduğum ve kuracağım cümlelerin karşısında genelde hep o kayıp suretler oldu ve daha da olacağa benziyor. Hiç birinin ismini hatırlamasam, her şeyi unutsam dediğim anların içinde hatırladım hep onları. Gündüzleri yetmedi, geceleri rüyalarımı işgal ettiler. Günahı olan ya da olmayan onlarca insan ben unutmaya çalışsam da her zaman yerlerini muhafaza ettiler iyi ya da kötü.

Ben ayakta kalmayı savundum hep; Ne olursa olsun, düşmeden devam edebilmeyi kendime görev edindim. Benim için hayatta kalmak çok istesem de kötü şeyler yapmamayı öğretti bana. Yaşayarak gördüm ki, insan her zaman bildiği gördüğü, hissettiği gibi yaşamalı. Bazen en büyük yenilgilerim bile istemeden zafer haneme artılar şeklinde geri dönecekti. Yeter ki topallasam bile ayakta dimdik kalabileyim

10 Kasım 2008 Pazartesi

o köööööööööööy kimin köyüüğğğğdüüüüürrrrrr

Neler anlatılır neler soylenir insanların hatıraları, geçmisi uzerine tam manasıyla kavrayamadım. Belki de üzülmemin ve kendimi bu kadar yıpratmamın arkasında herşeyi yerli yerine oturtamamamdan kaynaklanan aldanışlar oldu. Basit bir söyleyişle yaşıyor sandığım aslında hayal aleminde kendime hak ettiğimi düşündüğüm şeylerin armağanıydı. Gerçeğe dönüşüm aslında her anlamda beni benden alan oldu. Şarkılarda söylüyor aslında ''acılar geçer zamanla'' ancak ekliyor ''anlamazdın''. Bu iki söz okuyana çok karmaşık gelse de ne demek ıstediğimi bana çok seneler evvelinden fısıldıyor gibi. Benim galiba verdiğim her tavsiyeden kendime de pay çıkartmam gerekiyor. Her şeyi çok abartıyor ve fazla mı önemsiyorum. Aslında hayat çok basit, neden bunu zorlaştıranları sallamalıyım ki.... Doğdum, yaşayacağımı yaşadım ve nihayetinde yarın öbür gün, bir gün mutlaka öleceğim.
Küçük bir hikaye anlatmam gerek yine binlerce kez kafanızı şişirdiğim gibi, bu sefer kurduğum küçük bir hayalle ilgili....
Çocukluğumu, gençliğimi ve bugünkü hayatımın bir kısmını geçirdiğim ailemin evinden mükemmel bir dağ manzarası gözükür. Özellikle kışın balkona çıktığınızda hafif bir ürpertiyle beraber heybetli dağın sert kayaları üzerine kar yığınının çöktüğünü gördüğünüz de o ürpertiyle beraber bir korku da yayılır içinize ne kadar küçük ve aciz olduğunuza dair. Kendime kanıtlamak istercesine oraya çıkılacak normal yollar olmasına rağmen ben hep kayalıkların arasından tırmanarak çıkmak isterdim. Aslında asıl hikaye bu değil, o sert kayaların yan tarafında dağın başka bir yükseltisi bulunur ve oraya çıkılan patika bir yol........ Ve yamacın en sonunda o yol dağın arkasına doğru devam eder. Hala başarabilmiş değilim ama o yolun arkasında ki adı romanlarda geçen o köyü ziyaret etmek en büyük heveslerimden biriydi. Sanki herşey bir gün çok kötü gittiğinde saklanabileceğim, kimsenin beni bulamayacağı ıssız bir köydü orası. Ben orayı ıssız, herşeyden uzak, izbe bir yer olarak hayal ettim. Çünkü orası benim ıssız, küçücük köyümdü, öyle olmasını hep umut ettim. Seneler geçti ve merak duygusu hayallerimi yıktı, meğerse o küçük köy, köy değil bildiğin şehrin zenginlerinin haftasonlarını geçirdiği villalarla dolu yeni bir yerleşim yeri halini almış. Ne seneler evveli yazılan romanlardaki gibi ne de benim hayalini kurduğum köyle yakından uzaktan alakası yokmuş. Peki ben şimdi ne yapmalıyım diye aklımdan geçirdim. O köy benim köyüm değildir o andan itibaren, peki köyün ne suçu vardır bu zamana kadar ki süreçte. Elbette cok daha önceden atlayıp arabaya gidebilir ve sandığım şeyin aslında sadece bir hayal olduğunu görebilirdim ki köy zaten ben doğduğumdan itibaren ve o hayali kurarken bile bu yeni halindedir. Elektriği, suyu, evlerinin önünde son model arabaları her daim bulunmaktadır. Tek suçu onu bu zamana kadar ziyaret etme zahmetine katlanamayan bir cocugun hayallerini süslemesidir. Şu anda benim merak ettiğim konu ise acaba köyün bir ruhu olsa şunu dermiydi ''Bak evladım hatıralar ne kadar iyi ya da kötü olsa da aslında yapabileceğin belki de en iyi şey geçmişi hatırlamak istediğin gibi hatırlamak ve öyle bırakmaktır.'' Bu bana şu anda köye yapılan çok büyük bir nankörlük olarak gelse de cocukluğumu avutmak için ikinci büyük aldanma da köyün sözünü dinlemek olacaktır. Avutmalımıyım?........................ Şu anki mantığım çocukluğum orayı görmeliydi ve gerçekle çok önceden yüzleşmeliydi diyor. Ben o köyü silmişim bu yazıyı yazmaya karar verene dek hafızamdan. Yani çocuk dağa küsmüş dağın haberi olmamış mı, bugün anladım ki aslında köyün haberi olmuş herşeyden, her çevirdiğim dolaptan ve bunları yazarak benden intikamını alıyor bir nevi. Ah canım köyüm ve benden artık çok uzak olan çocukluğum, kim ayırdı sizi, aynı kaba ettiğiniz basit hayatlarınız mı:=)

18 Ekim 2008 Cumartesi

Ben Ayşe Can Ayşe

İnsanım demeye bin şahit gerek, değişmiş aynadaki suretim
Eğlenceli şarkılar terkedeli çok olmuş, dilimde hep hüzünlü kelimeler bıraktığın esaretin
Çıkış yolu bu mudur ya da bu mudur bilemedim, doğru olan hangisidir hep senden bekledim
Sesim çıkmaz olmuş ya da tüm kulaklar sağır, ben yıllardır ''ben neyim'' bilemedim
Alışmış olmak mı insana koyan ya da bilmediğine sarılmak mı ilk defa istemeden
Yeni koylara sığınmak belki de insanı üzen, bile bile kendini kandırmak senelerle birlikte
Bilemedim dedim ya ''ben kimim'' diye, soramaz oldum artık ne, neden, niye?

12 Ekim 2008 Pazar

Kulvar değişikliği

Hüzün paylaşılabilir mi? Hüznünüz sizi üzdüğünden daha fazla kimi üzebilir ki? Dostlarınız yanınızdayken, yalnızlıkla paylaşılabilecek o kısa aralıkları kovalamak, yapmadınız mı hiç? İlk boşlukta sizi yakalayan, gözünüzün boş duvarda gördüğü ne ola ki? Sizi üzen nedir, söyleyin. Yalnızca size mi aittir? Yok mudur çaresi en kötü zehirin içtiğiniz? Yani yalnızlık sadece sizinmidir? Biz hiç istemedik mi ya da hiç mecbur kalmadık mı ona?

9 Ekim 2008 Perşembe

Eşeğin adı yok (gönderme mi? değil değil)

Bugün bir maskotum oldu uzun zamandan sonra......(yine saçmaladım, ne uzun zamanı benim hiç maskotum olmadı) Baştan alıyoruz o zaman.
Bugün bir maskotum oldu hayatımda ilk defa. Gözleri güzel, kendi güzel bir eşek. Şişko Nuri gibi "alıcam eşeği, binicem üstüne, vurucam kırbacı vurucam kırbacı.." da demiyorum bak. Kıyamazsın öyle pörtlek pörtlek bakıyor ki aynı o filmdeki sıpa fıstık gibi. Ad koyma fikri ev arkadaşımdan geldi ve bir özelliğinden dolayı adı daha onda aklıma geldi bile, ama heveslenmeyin burada söylemem yakışık almaz. E peki hangi özelliği ona bu adı vermemi sağladı. Benim canım eşeğim ne dediğini pek de anlamadığım müzik eşliğinde kafasını sallamakta ve dans etmekte. Biraz oynak, biraz kıvrak, kafasını da sallıyor bir o yana bir bu yana, amaaaaaan değmeyin keyfine. Sallar başını Sidelight, sallar başını sidelight dermiş annem bana ben de bu eşşek gibi sallarmışım kundakta başımı, ama hayır başımı sallamamın nedeni hayır beni sallama ben kucağında uyumak istiyorum demek istememdendi, annem biraz yanlış anlamış. Aman yanlış anlaşılmasın, kafanız karışmasın eşeğin adı sidelight değil, ilk aklınıza gelen kişinin ta kendisi. Çocukluğumla ilgili olayı detay verdim sadece.

Kendini Kandırmak

Hepimiz insanız, zaman zaman hata yaparız. Kimimiz dersimizi alır, köşemize çekilir ve kendimizi sorguladıktan sonra ''bu sorunu ortadan kaldırmam için ne yapabilirim?'' sorusuna yanıt ararız. Cevap olumlu ya da olumsuz aynı hatayı ya da sorunu yaşamamak adına elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışırız. Kimimiz ise sorundan bihaber yaşamaya devam eder ve kendi sonumuz nasılsa onu yaşamak için zaman tüketiriz. Ancak benim anlatmak istediğim ikinci söylediğimden biraz daha farklı bu gece. Öyle insanlar tanıyorum ki dışarıdan bakıldığında tam puan verebileceğiniz kadar kişilik sahibi, yeterince olgunlaşmış, çevresinde gelişen olaylardan haberdar yani demek istediğim kendi adına iyiyi ve kötüyü ayırt etmeyi çok güzel becerebilen insanlar. Normal şartlarda bu tip insanların bana göre herkesin sahip olduğu genel sorunları dışında hayatla ilgili çok da problemlerinin olmaması gereken insanlar. Anlatması da çok güç, zaman zaman ben de eleştirirken haddimi aştığımın farkındayım ama sadece genel durumlarını anlatmaya çalışırken kalplerini de kırıyorum bir şekilde. Bu nedenle aslında bu insanları birebir görmek ne demek istediğimi daha iyi anlatır size. Belki de herkesin çevresinde böyle insanlar var ama ben bazen tahammül sınırlarımı zorladığımı farkediyorum. Bu nedenle biraz aşırıya kaçarsam affınızı istemek boynumun borcudur.

Dediğim gibi bu insanlar içinde bulundukları problemin tespitini yapmakta herkesten daha iyidirler ve hatta çoğu konuda akıl hocalığı yapmakta da üstlerine yoktur. Hayır, şu an yaptığım bir taş atma veya sataşma değil, çünkü bu işi hakikaten çok iyi yaparlar ve dediklerini yaparsanız kendinizi daha iyi hissedeceğinize emin olabilirsiniz. Çünkü çoğu konuda tecrübe ve bilgi sahibi oldukları söylenebilir. Sizi canı gönülden dinler, problemlerinize çözüm bulmaya çalışır ve hatta elinden gelirse bizzat yardım etmeye de çalışır. Bu durum kendileri için de geçerlidir. Kendilerinde neyin aksadığını çok iyi görür ve çözümünün ne yapmaktan geçtiğini de çok iyi bilirler. Ancak bana göre problemin problemi şurada başlamaktadır. Hiç bir zaman çözüme ulaşmak için çaba göstermezler. Yani hareket yoktur, beklersiniz, beklersiniz, beklersiniz ve daha çok beklersiniz, ancak oldukları yerde saymaya devam ederler. Belki de yaptıkları tek hareket yerlerinde saymaktır. Önerilerde bulunur, sizi de heveslendirir, yapılacaklar listesine en olmadık bir tane daha eklerler ve uzun zaman geçtikten sonra planlarının hiç bir zaman gerçekleşemediğini üzülerek görürsünüz. ''Şunu yapmam lazım!, Bunu yapmam lazım!'' . Bir gün karşılarına çıkıp ''eeeehhhhh yap o zaman madem çok biliyorsun'' diyeceğim ama ne cevap alırım orası muallakta. Aslında bu durumdan çoktan sıkılıdım ve adım gibi biliyorum yapacak hiç bir şeyim de yok en iyisi kendi hallerine bırakayım. Ne halleri varsa görsünler.

27 Eylül 2008 Cumartesi

Darlanma Vakitleri

Demek üzgünsün ve bu durumdan sen de rahatsızsın. Elinden gelenin ne olduğunu sormuyorum bile bak ve sana buradan aduket fırlatmak istiyorum. Bir kere üzüntü senin kendine yapmış olduğun duygusal bir baskı ve acıdan hoşlanan bir insansan madem sana üzülmen gereken bir çok şeyi daha önce defalarca açıkladım. Ne kadarını aldı o fındık kadar beynin bilemem. Belli ki hiçbir şey alamamış ki mallığın sadece benim değil cümle alem tarafından bilinir oldu. Yüzyılımız bilgi çağı deniyor ama senin bildiklerini ders kitaplarından da öğrenebilirim teşekkür ederim kalsın şu an için. Mizahi anlamda bayat ancak durum söz konusu olduğunda oldukça yerinde bir espri olacağını düşündüğümden ben ‘’hayat bilgisini yeterince öğrendim’’ diyebiliyorum. Senin öğrettiklerin şu an için Banu Alkan’ ın duvarlara poster olduğu yıllara gömüldü gitti.
‘’Farklı dünyaların insanıyız Nalan’’. Tamamen katılıyorum ancak beraber geçen sürede bunu görmeme rağmen değişmek kavramının sonunda seni de etkisine alacağını ve çok da iyi olacağını düşündüğümden beklemeyi daha uygun gördüm. Ancak değişmek diye gördüğüm şeyin aslında bir kafa sallamakla olmadığını görmek beni de şaşırtmadı değil. Meğerse kafa sallamak ‘’bu da olabilir ancak aslında sikimde değilsin, sözlerin de gereksiz ve saçma’’ demekmiş bunu da görmüş oldum, hayırlısı olsun.
‘’Kalın kafalısın’’ çünkü sana söylenenleri anlaman için 3-4 kez tekrar tekrar düşünmen gerekiyor ki bir karara varasın, ha tren kaçarmış kaçmazmış pek de umurunda değil tabi bu da benim umurumda değil.
Sözler vardır bir kerede ağızdan çıkar ve karşıdaki insanı etkilersin, kendin de tatmin olursun söylediğin şeyden ötürü. Ancak senin için kuracağım hiçbir cümle beni tatmin etmiyor ve söylemediğim bir yığın ağız dolusu küfür için pişmanlık yaşıyorum. Susmak mıdır peki en akılcı çözüm bazen evet ancak sen ve senin gibi çöp torbalarının içini kusmuklarımla dolu olmadan yollamak istemediğimden her geçen gün daha da çok şey söylemek ve yazmak istiyorum. Gün olur da okursan ‘’nasıl da kızmış’’ diyebilirsin ve belki de buna için için sevinebilirsin. Ancak biliyorsun ki sen benden daha batılsın sakın ha tırnaklarına bakmayı unutma ağlayacağın günler de gelecek ve ben o zaman çok kızarsam ağzımla değil götümle güleceğim sana.